VATANDAŞI BALIK HAFIZALI ZANNEDİYOR

CHP Milletvekili Gaye Usluer, Ayşe Kaytan Uçak’ın sorularını yanıtladı. Usluer, yeni anayasa paketi için, “Bu yeni yapıdan ne siyasi istikrar, ne ekonomik istikrar çıkar” dedi.

VATANDAŞI BALIK HAFIZALI ZANNEDİYOR
03 Nisan 2017 Pazartesi 09:50

CHP Parti Meclis Üyesi ve Eskişehir Milletvekili Prof. Dr. Gaye Usluer ile yeni anayasa paketi ve referandum sürecini konuştuk. Usluer istikrar, fesih tartışması, ‘tek adamlık’, yargı, partili cumhurbaşkanlığı üzerine konuştu, 16 Nisan’da neden sandığa gidilmesi gerektiğine dikkat çekti.
 
AK Parti, yeni anayasa paketini anlatırken ‘ekonomik ve siyasi istikrar’a vurgu yapıyor ve kamuoyunu ikna etmek için sık sık istikrar mesajı veriyor. 16 Nisan’da sandıktan evet çıkması durumunda ülkeye istikrar mı gelecek?
 
18 maddelik bir anayasa paketi hazırlandı. Bu 18 madde aslında mevcut anayasada en az 61 maddeyi etkiliyor. Hayata geçebilirse daha çok madde de, anayasada bu 18 madde ile ilintili olarak değişecek. Böyle bir anayasa metni hazırlamışken ve bunu halk oylamasına sunarken, halka diyorlar ki; ‘Biz bir metin hazırladık. Bunu kabul ediyor musun? Etmiyor musun?’ Şimdi bunu kabul ediyor musun, etmiyor musun noktasında aslında 18 maddenin tartışılması lazım. 18 madde ne getiriyor? Bu 18 maddenin götürdüğü bir şeyler var mı? Bunu tartışmaları gerekirken, bir istikrardan bahsediliyor. ‘Siyasi istikrar, ekonomik istikrar, terör bitecek…’ 15 yıldır iktidarda olan bir parti ve seçim argümanı olarak da ‘biz bu ülkeye istikrarı getirdik. Koalisyonlar 15 yıldır yok, onun için ülkede istikrar var’ diyen bir parti şuan da tekrar 18 madde odaklı istikrardan bahsediyor. O maddelerle ilgili söylenecek sözleri yok. O maddelerle ilgili ne açıklayacaklarını biliyorlar. Çünkü maddeleri gerçek, yalansız ve tutarlı olarak anlattıklarında vatandaşın buna ‘hayır’ diyeceklerini biliyorlar. Dolayısıyla bu 18 maddeye öyle ‘istikrar için’ demek, aslında vatandaşa bir tehdit unsurudur. Elinde bir sihirli değnek varsa ve sen bunu, ülkeyi yöneten hükümet olarak kullanmıyorsan yazıklar olsun sana. Çünkü bu bir sihirse, bu sihir o 18 maddeden çıkmaz. Sen bu sihri ‘evet’ ile çıkartmayı planlıyorsun, arkanda sakladığın ne varsa onunla yapacaksın. O zaman 2015 seçimlerinden bu yana bine yakın insanımızı kaybettik. Boşuna mı kaybettik? Ben bu süreçte ‘evet’ diyen özellikle ‘evet’ isteyenlerin, bu anayasa paketini hazırlayanların çok doğru, hiç yan yola sapmadan maddeleri açıklamasını beklerdim.
 
 Cumhurbaşkanı Erdoğan ile CHP lideri Kılıçdaroğlu arasında, "16 Nisan sonrasında Cumhurbaşkanının Meclisi fesih yetkisi olup olmadığı" konusunda tartışma yaşanıyor. Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanının Meclisi fesih yetkisi olduğunu söylüyor. Erdoğan ise böyle bir yetkisinin olmadığını söylüyor. Cumhurbaşkanının Meclis’i fesih yetkisi var mı, yok mu?
 
Başbakan Binali Yıldırım, Cumhurbaşkanı ve arada genel başkan yardımcıları çıktıklarında Kılıçdaroğlu ile yatıp, Kılıçdaroğlu ile kalkıyorlar. Bu metni sanırsınız ki hazırlayan Kılıçdaroğlu. Bu metni siz hazırladınız. Kılıçdaroğlu’na söylemedikleri laf kalmadı. Bırakın hakaret etmeyi, siz metin üzerinden konuşun. Cumhurbaşkanı; “Fesih diye bir şey yok. Seçimin yenilenmesine karar verir’ diyor.  Sen bir şeyin yeniden yapılmasına karar verdiğinde öteki şey fesih oluyordur zaten. AKP tarafından hazırlanan ‘20 soruda yeni anayasa’ adlı kitapçığın içinde de geçiyor ‘fesih’ sözcüğü. Aslında cumhurbaşkanına yazık diye düşünüyorum. AKP şuanda, propaganda sürecinde tek adam olarak cumhurbaşkanını kullanmaya çalışıyor. Cumhurbaşkanının ne okuyacak, ne dinleyecek zamanı var. Çünkü kendi kitapçıklarının içinde olan bir kelime üzerinden aksi yönde siyaset yapıyor. Bu söylenecek sözleri olmadığı için vatandaşı katakulliye getirip, beynini bulandırıp bir şey yapmaya çalışmaktır. Çok sıkışık oldukları, yaşamlarının, var olma mücadelelerinin, olmak ya da olmamanın mücadelelerinin bu anayasa paketine bağlı olduğuna inanmışlar. Bir tek bu görünüyor. Olmazsa olmaz… Olmazsa yürütemeyecekler. Korkular var. Yargı var. Yargılamalar var. Sonun başlangıcı var. Bütün siyasi yaşamlarını bu 18 maddeye bağlamışlar.
 
CHP, hayır çalışması yaparken sık sık ‘tek adam’ vurgusu yapıyor. Neden özellikle bu konuya dikkat çekiyor?
Dünyada hiçbir siyasal sistemde, hiçbir devlet sisteminde cumhurbaşkanlığı sistemi diye bir sistem yok. Bir kere bu uyduruk, kendi oluşturdukları yapıya, rejim değişikliklerine verdikleri, vatandaşı uyutma adına çıkardıkları yalan bir isim. Literatürde ‘cumhurbaşkanlığı sistemi’ diye bir sistem yok.  Literatürde, parlamenter sistem var.  Başkanlık var. Yarı başkanlık var. Monarşiler var… Bunların her birinin avantajlarını ve dezavantajlarını biliyoruz.  Bu 18 madde ile tek bir kişiye verilen, cumhurbaşkanına verilen yetkilerin ne dengesi, ne denetimi var.
 
Vatandaşı balık hafızalı zannediyorlar
Cumhurbaşkanı ve başbakan meydanlarda diyorlar ki; ‘Ey milletim aynı anda sandığa gideceksiniz. Hem cumhurbaşkanını hem de Türkiye Büyük Millet Meclisi, hükümeti seçeceksiniz’ diyor. Bu baştan aşağıya yalan. Yalan sözcüğü sert bir sözcük. Ama bunu hafifletecek hiçbir sözcük yok. Vatandaş sandığa gidecek, cumhurbaşkanını seçecek. Başka bir sandıkta da aynı anda Türkiye Büyük Millet Meclis’ini seçecek. Türkiye Büyük Millet Meclis’ine bu önerilen pakette ki 600 kişi, milleti temsil edecek. Hem de milletin yüzde 100’ünü. Öte tarafta cumhurbaşkanı yüzde 51 ile seçiliyor. Bu yüzde 51’in vatandaşın kaçta kaçını temsil ettiği katılan kişi ile ilgili de orantılıdır. Demokrasiyi sadece sandığa indirgiyorlar. Diyor ki; ‘5 yılda bir sandığa gidersin ve sen denetlersin.’ 5 yılda bir denetim olmaz. Üstelik 5 yıla çıkartıyorsun seçimleri. Diyorsun ki, ‘Öyle iki de bir seçim iyi değildir. 5 yılda olmalıdır.’ Ama 2007’de 5 yılda birden 4 yılda bire indiren de sendin. ‘5 yıl uzun, 4 yıl olmalıdır’ diyen de sendin. Burada kendi yaptığı şeyi bugün beğenmeyen, kendi yaptığını vatandaşa unutturmaya çalışan bir siyasi iktidar var. Vatandaşı balık hafızalı zannediyor.
 
Ne başbakan yardımcıların ne de bakanların millete karşı hiçbir sorumluluğu olmayacak…
Yüzde 51 oy ile seçilen tek adam, kendine başkan yardımcıları seçecek. Bakanlar Kurulunu seçecek. Bakanlar Kurulunu isterse Meclis’ten de seçebilecek. Bu ne demek? Bakanlar Kurulu’nun çoğunluğu Meclis dışından olacak demek. Meclis içinden milletvekillerinden bakan seçildiğinde, seçilen milletvekillerinin, milletvekilliği ile alakası kalmayacak. Bu ne demek? Milletin seçtiği insanı sen azlediyorsun, bakan yaparak. Ne başbakan yardımcıların ne de bakanların millete karşı hiçbir sorumluluğu yok. Çünkü bunlar seçilmediler, atanarak geldiler. Bunlar millet tarafından seçilmiş kişiler değil. Bunlar cumhurbaşkanı tarafından seçilmiş kişiler. Bu neyi getirir? Kime sorumlu olur atanan kişiler? Kendilerini atayan kişiye sorumlu olurlar.
 
Yargıyı cemaate teslim ettiler. Şimdi o cemaatten yargıyı çıkarmaya çalışıyorlar…
Yeni bir yargı oluşturuyorlar. Diyorlar ki; ‘Yargıyı vesayetten kurtaracağız.’ İlk madde, ‘yargı bağımsızdır’, yanına eklemişler ‘bağımsız ve tarafsızdır.’ Bunlara karşı çıkmak mümkün değil. Yargının bağımsız olmasını istiyor muyuz? İstiyoruz. Tarafsız… İkisinin birlikte olması kimseyi rahatsız etmez. Ama mesela şöyle desek; ‘kadına şiddet yasaktır.’ ‘Kadına şiddet yasaktır’ demekle yasak oluyor mu? Onunla ilgili başka düzenlemelerin olması, demokrasinin içselleştirilmesi, kadın erkek eşitliğine inanç, bunların olması gerekiyor. Yargı tarafsız ve bağımsız... Sen 2010 referandumunda yargıyı kökten değiştirdin. O zaman da evet için.  Aynı siyasi iktidar, biz yine ‘hayır’ derken onlar evet için uğraştılar. 2010 referandumunda ne dediler; ‘tarafsız, daha bağımsız…’ Ne yaptılar? Yargıyı cemaate teslim ettiler. Şimdi o cemaatten yargıyı çıkarmaya çalışıyorlar. HSYK’nın adını HSK olarak değiştiriyorlar. Üye sayısını 22’den, 13’e indiriyorlar. Eğer ‘evet’ çıkacak olursa, 17 Nisan’dan itibaren 30 gün içerisinde HSK yeniden yapılandırılacak. 2019’u beklemeyeceğiz. Bir ay içerisinde Hakimler Savcılar Kurulu yeniden şekillendirilecek. Kim şekillendiriyor? Mevcut cumhurbaşkanı.
 
 
Partili bir cumhurbaşkanı tarafsız olabilir mi?
Bağımsız olmayan bir cumhurbaşkanından bahsediyoruz. Cumhurbaşkanı partili oluyor. Referandumdan ‘evet’ çıkarsa, ertesi günün sabahı cumhurbaşkanı partisine geçecek. Hızla bir genel kurul gerçekleşecek. Partisinin genel başkanı olacak. Cumhurbaşkanı tarafsızlık yemini ederek cumhurbaşkanı olmuştu. Partili bir cumhurbaşkanı tarafsız olabilir mi? Olamaz. Adı üstünde partili olur. Partili bir cumhurbaşkanının atadığı Hakimler Savcılar Kurulu bağımsız olabilir mi? Partinin Hakimler Savcılar Kurulu olur. Partili cumhurbaşkanı dediğiniz de, partisinin milletvekili adaylarını belirliyor. Hakimler Savcılar Kurulunu belirliyor. 15 kişilik Anayasa Mahkemesi üyelerinin 12’sini belirliyor. Buradan ne bağımsız yargı olur, ne de tarafsız yargı olur. Siz istediğiniz kadar kağıda ‘bağımsız’, ‘tarafsız’ yazın. Oluşturduğunuz sistem tek bir kişinin yöneteceği sistem olacaktır.
 
Öyle bir toplum inşa edildi ki, erdemsiz siyaset yapan insanların toplumu olduk…
 2010 yılında referandumda meydan meydan ‘evet’ diye dolaştılar. Sonra, 15 Temmuz’da ne dediler? ‘Yanıldık ey halkım, affet bizi…’ Bu, bu kadar basit değil. Üstelik öyle bir toplum inşa edildi ki, erdemsiz siyaset yapan insanların toplumu olduk. Siyasette erdem, yanlış yaptığında istifa etmektir.
 
Tarafsızlık yemini etmiş bir cumhurbaşkanı meydan meydan dolaşıyor, propaganda yapıyor. Bu çok ayıptır…
15 Temmuz’dan bu yana yaşanan her şey Türkiye’de demokrasinin nasıl çiğnendiğini, Türkiye’de demokrasinin sadece sandığa indirgendiğinin göstergesi. Demokrasi sadece belli aralarla gidip oy kullanmak değildir. Şuanda tarafsızlık yemini etmiş bir cumhurbaşkanı meydan meydan dolaşıyor, propaganda yapıyor. Bu çok ayıptır. Cumhurbaşkanlığı makamı yani artık bir ermiş makamdır. Toplumsal dengeyi oluşturan, insanların öfkesini yatıştıran, her durumda bir denge terazidir orası. Bir cumhurbaşkanı düşünün meydan meydan bağırıyor. Hakaret ediyor. Cumhuriyet Halk Partisi ve Genel Başkanı üzerinden siyaset yürütüyor. Bu, bugüne kadar partili kimliği ile cumhurbaşkanı olan ne Rahmetli Turgut Özal’da, ne rahmetli Süleyman Demirel’de görmediğimiz bir şey. Bu bir kere devlet adamlığına yakışan bir şey değil. Açmadıkları tesis kalmadı. Açılmış tesisleri bir daha açtılar.
 
Bu yeni yapıdan ne siyasi istikrar, ne ekonomik istikrar çıkar…
Demokrasi, anayasa bunlar aynı zamanda ekonomi ile bağlantılı. Senin demokrasin iyiyse, ekonominde iyi olur. Senin anayasan sağlamsa, ona uyuyorsan senin ekonominde iyi olur. Uymadığında bunların hepsi bir an da sıfır olur. Dolayısıyla bu yeni yapıdan ne siyasi istikrar, ne ekonomik istikrar çıkar. Ne de terör belasından kurtulabiliriz.
 
Anayasa değişiklik teklifinin Meclis’te oylanmaya başlanmasından bugüne kadar sizi sürekli sahada gördük. Eskişehir başta olmak üzere Türkiye’nin birçok iline gittiniz. Panellere katıldınız. Yurt dışındaki gurbetçilerle buluşup neden ‘hayır’ denilmesi gerektiğini anlattınız.  Peki, vatandaşın bu konudaki görüşü nedir? Nasıl bir izlenim elde ettiniz?
Gördüğüm şu; vatandaş bunun bir genel seçim ya da yerel seçim olmadığının farkında.  Vatandaş bu oylamayı yaparken Recep Tayyip Erdoğan’ı çok sevdiği bir durumda bile ‘evet’ derse nasıl kaygılı bir ortam oluşacağının bilincinde.  Toplumun yüzde 20’si için kararsız deniliyor. Bu kararsızlar AKP’nin öz seçmeni. Çünkü AKP’ye şimdiye kadar oy veren seçmen ‘hayır’ diyemiyor. Partinin baskısı var. Devlet kurumlarının, bürokrasinin baskısı var. Milletvekillerinin, bakanların baskısı var. Bazı ilçelerde kaymakamlar miting yapıyorlar. Tehdit ediyorlar. Şuanda Türkiye’nin gerçeği bu. Onun için ‘evet’ demekte zorlandıkları için ve ‘evet’in aslında anlamını dolduracak hiçbir şey bilmedikleri için kampanyayı orada tek adam yapıyor. Tek adamın yaveri yapıyor.
 
17 Nisan’da Türkiye’deki en büyük değişiklerden birisi kişi bazında Binali Yıldırım’a olacak…
Tek adamın yaveri zaten istifayı çoktan sunmuş, gitmeye hazır, çantası koltuğunda... Çünkü 17 Nisan’da Türkiye’deki en büyük değişiklerden birisi kişi bazında Binali Yıldırım’a olacak.  Binali Yıldırım’ın başbakanlığı bitecek, ondan sonra yerine kim gelecek, bir başkan yardımcılığı alabilecek mi? Yaşamı siyasi olarak en belirsizlik içerisinde olan ve kaygılı olan kişi Binali Yıldırım bence…
 
16 Nisan’da sandığa gitmek niçin önemli?
Son zamanlarda şöyle bir şey çıkarttılar; ‘sandığa gitmemek aslında ‘hayır’ ile eş anlamlı.’ Böylece ‘hayır’ için gidecek vatandaşı sandıktan uzak tutmaya çalışıyorlar. Gerçekten ‘evet’i yenmek istiyorsak, yani evet çıkmasını istemeyenler için söylüyorum, sandığa gitmek lazım. Oy verme hakkı olan herkesin sandığa gidip oy vermesi ve çoğunluğun katılımıyla vatandaşın gerçek iradesinin sandığa yansıması çok önemli.
 
 
 
 
 
 
 

Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.