Organ bağışı konusunda en büyük engel bilgi eksikliği

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ali Arslantaş, ülkemizde organ bağışı konusunda en büyük engelin, beyin ölümü konusundaki bilgi eksikliği olduğunu belirterek, "Beyin ölümü tüm beyin fonksiyonlarının geri dönüşsüz bir şekilde kaybolması durumudur. Beyin ölümü gerçekleşmeyen hiçbir hastadan organ nakli yapılması mümkün değildir" diye belirtti.

Organ bağışı konusunda en büyük engel bilgi eksikliği
02 Kasım 2017 Perşembe 16:23


Prof. Dr. Ali Arslantaş, Organ Bağışı Haftası dolayısıyla bilgilendirici bir açıklama yaptı. Arslantaş, organ bağışının bir insanın, sağlıklı organlarının ve dokularının başka birine nakledilmesine izin vermesi olduğunu belirtti. En sık nakil yapılan organların böbrek, karaciğer, kalp ve akciğer olmakla birlikte, bunların dışında cilt, koroner, kemik ve kemik iliği gibi dokuların naklinin yapıldığını anlatan Arslantaş, "Tüm dünyada bazı doku ve organlar canlı bağışçılardan (Donör) sağlanabiliyor olsa da yapılan nakil işlemlerinin çoğunda beyin ölümü gerçekleşmiş insanlara ait organ ve dokular kullanılmaktadır. Ülkemizde canlı bireylerden nakiller kadavraya oranla daha fazla yapılmaktadır. İdeal olan kadavra nakillerinin çok daha fazla yapılmasıdır. Söz konusu nakil işlemlerinde hastaya uygun donör bulmak kolay olmadığından, Sağlık Bakanlığı verilerine göre 2015 yılından bu yana tüm dünya çapında 140.000’in üzerinde hasta kendisine uygun bir organ ya da doku bağışlayacak bir donör beklemektedir. 3-09 Kasım Organ Bağışı Haftası vesilesi ile sağlıklı tüm bireylerin organ bağışında bulunması için gerekli duyarlılığı göstermeliyiz. Bu hafta dolayısıyla Sağlık Bakanlığı tarafından tüm illerimizde açılan stantlarda organ bağışı formu doldurularak bağış yapılabilmektedir. Kişilere organlarını bağışladığını gösteren bir kart verilmektedir. Ancak ülkemizdeki yasalar, kişiler sağlıklı iken organlarını bağışlamış olsalar bile beyin ölümü gerçekleştiğinde 1. derece aile yakınlarının iznini gerektirmektedir. Bu nedenle organ bağışını sağlıklı iken yapan kişilerin bu bilgiyi aileleri ile paylaşmaları gerekir" diye belirtti.

Organ bağışı konusunda en büyük yanlış
Ülkemizde organ bağışı konusunda en büyük engelin, beyin ölümü konusundaki bilgi eksikliği olduğunu anlatan Prof. Dr. Ali Arslantaş, açıklamasını şöyle sürdürdü;
"Beyin ölümü tüm beyin fonksiyonlarının geri dönüşsüz bir şekilde kaybolması durumudur. Beyin ölümü gerçekleşmeyen hiçbir hastadan organ nakli yapılması mümkün değildir. Sağlıklı ve 18 yaşından büyük her birey organ bağışında bulunabilmektedir. Bir donörden böbrek, karaciğer, kalp, akciğer, pankreas, kemik iliği, barsak ve deri gibi 8’den fazla organ ve dokuların naklinin yapılabileceği düşünüldüğünde, pek çok hastanın hayatının kurtarılabileceği ve yaşam kalitesinin artırılabileceği gibi bu hastaların eşlerinin, çocuklarının, ailelerinin ve sevenlerinin de hayatlarının daha kolay, mutlu ve sağlıklı olmasının sağlanabileceği unutulmamalıdır.”

Organ nakli ve bağışının dinimizdeki yeri

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Yunus Araz, dinî, tıbbî, hukukî ve ahlâkî tedbirlerin alınması durumunda uzman hekimlerin onayıyla organ naklinin İslam dini açısından hem caiz hem de elzem bir durum olduğunu belirtti.
Organ Bağışı Haftası dolayısıyla “Organ Naklinin (Bağışının) Dinimizdeki Yeri” konulu bir açıklama yapan Yrd. Doç. Dr. Yunus Araz’ın İslâm dininin temel kaynakları olan Kur’ân-ı Kerim ve Peygamber efendimizin sünnetinin, insanların dünya hayatında karşılaşacakları bütün sorunlara genel ilkeler veya özel hükümler bağlamında çözümler üretecek bir yapıya sahip olduğunu belirtti. Müslümanların günlük hayatlarını İslam’ın belirlediği kurallar çerçevesinde yaşama gayreti içerisinde olduklarını ve karşılaştıkları yeni meselelerde dinlerinin hükmünü araştırdıklarını anlatan Araz, "Organ nakli konusu da gündeme geldiği yıllardan itibaren Müslümanların hükmünü merak ettikleri bir husus olmuştur. İslam dininde en üstün varlık olarak yaratılan insan, ne kendi ne de bir başkasının bedeni üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunma ve zarar verme hakkına sahip değildir" diye belirtti.
Açıklamasının bir bölümünde, Kur’ân-ı Kerim’deki Ayet-i Kerimeler ve Peygamber Efendimizin Hadis-i Şeriflerinden örnekler veren Yrd. Oç. Dr. Yunus Araz, "Organ naklini bir tedavi yöntemi olarak ele aldığımızda elbette ki dinin temel ilkelerinin organ nakli konusunda da dikkate alınması gerekecektir. Tıp ve tedavi imkânlarının henüz şimdiki kadar gelişmediği dönemlerde yaşayan İslâm âlimlerinin dönemin şartlarına uygun olarak dişi kırılmış veya olmayan kişilerin hayvanlardan ya da insanlardan diş nakli ile ilgili görüşleri veya kemik kırıklarında kemiği kaynaştırmada başka insanların kemiklerinin kullanılabileceği ile ilgili görüşleri günümüze aktarılmıştır. Her ne kadar insan hayatının ehemmiyeti ve insana zarar verme gibi endişelerle buna karşı çıkanlar olmuşsa da, günümüzde gelişen tıp imkânları ve ileri teknolojiler kullanılarak yapılan organ nakilleri bu endişeleri önemli ölçüde ortadan kaldırabilmektedir. Çünkü organı alınan şahıs; ya canlı olan ve organı alındığında tıp imkânlarından dolayı bundan zarar görmeyecek kişidir ya da zaten ölümle birlikte ona ihtiyacı kalmadığı için kendisine zarar verilmemekte ve bedenin saygınlığı zedelenmemektedir. Organ nakli konusunu bu ve benzeri veriler ışığında ele alan gerek Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanlığı’nda ve İlahiyat Fakültelerinde gerekse diğer İslam ülkelerinde yapılan çalışmalarda belli şartlar ve tedbirler çerçevesinde tedavi amaçlı nakil işlemlerine onay verilmektedir. Sonuç olarak dinî, tıbbî, hukukî ve ahlâkî tedbirlerin alınması durumunda uzman hekimlerin onayıyla organ nakli İslam dini açısından hem caiz hem de elzem bir durumdur. Unutmamak gerekir ki organa ihtiyacı olan kişi kendimiz ya da bir yakınımız olabilir. Ayet-i Kerime’nin bize hatırlattığı üzere, bir hayatı kurtaran bütün insanları kurtarmış gibi sayılır” şeklinde anlattı.

Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
eses - 7 yıl önce
Dekan beydeki kasılmaya bakın.