Tırnak arası siyaset…

Yahya Kaya yazdı...

Tırnak arası siyaset…
12 Ekim 2018 Cuma 11:06

Çoğunlukla yazılarımızda genel siyasetin yerele etkileri üzerinden şekillenen bir dizin oluşuyor. Ama bu sefer yerel siyasete dair bir tespit üzerinden genele dair bazı noktalara değineceğiz.

İstikbal Gazetesi’nden Murat Taşkın dünkü köşesinde şöyle yazmış. Bizim sürekli bahsettiğimiz Eskişehir siyaseti Bin, bilemediniz 3 Bin kişinin etrafında dönüp dolaşıyor. Konuştuğumuz siyasi gelişmeler, partilerin yapmış olduğu faaliyetler, milletvekillerinin birbirleriyle olan diyalogları, kavgalar gürültüler hep bu 3 Bin kişi etrafında anlam buluyor…Vatandaş siyasete karşı ilgisiz. Siyasete bakışımız çok tuhaf. Siyasetten anladığımız, ya babadan solcuyuz ya da dededen sağcı…’

Bu ifadelere katılmamak elde değil. Gerçekten de gazetelerin manşetleri, köşe yazıları sanki ayrı dünyaların ayrı insanlarına seslenir gibi. Tabi burada vatandaşın ‘siyasete’ ilgisizliği ve yazıda bahsedilen ‘genel başkan endeksli siyaset’ işin bir yanı. Ama işi biraz tersinden düşünüp ‘siyaset’ ne kadar vatandaşla ilgili diye sorarsak ona da olumlu cevap verebilmek pek mümkün değil.

Daha doğrusu ‘siyaset’ vatandaşın katılımını sağlamak için ne yapıyor, bir şey yapmaya niyetli mi? Vatandaşın aktif katılımına açık mı? Onu sadece oy verecek seçmen olarak mı görüyor? Yoksa onun da mahallesinde, işyerinde söz sahibi olduğu; kendi sorunlarının tespiti ve çözümüne katılabildiği mekanizmalar yaratılmasına öncülük ediyor mu? Dahası bir siyasi partinin üyesiyse bile partisinin karar mekanizmalarında ne kadar söz sahibi? Vatandaşın mevcut ‘siyasetteki’ yeri ne?

‘Sizin sorununuzu ben çözerim, bana oy verin gerisine de karışmayın’ diyen yaygın siyaset anlayışının vatandaşa seçimden seçime ‘görev verdiği’ aşikâr. Hatta yakın zamana kadar sadece oy verme görevi veriliyordu. Şimdi sandıklara sahip çıkma da eklendi!  Sonrasındaysa zaten vatandaşla ayrı dünyaların insanları olunuyor. Vatandaşın gündemiyle ‘siyasetin’ gündemi farklılaşıyor.

Örneğin günümüzü düşünelim. Vatandaşın ana gündeminin geçim derdi, zamlar, enflasyon, işsizlik gibi konular olduğunu kim inkâr edebilir. Ancak ‘siyasetin’ şuan konusu bu mu? Hem yerel ‘siyaset’, hem genel ‘siyaset’ yerel seçimlere kilitlenmiş değil mi?

Yine aynı şekilde gazete manşetlerine, köşe yazılarının ana konularına bir bakalım. Aday adaylığı borsası, listeleri kim hazırlar, falanca ismin filancayla görüşmesinden çıkarılan ‘adaylık’ ile ilgili anlamlar…

Gazetelerin manşetlerini, köşe yazılarının en önemli kısmını bunlar oluşturuyor.

Dikkat ettiyseniz herhangi bir program veya hedeften bahsetmiyorum. Sadece isimler…

Sanki siyaset değil, futbol yorumluyoruz. ‘Kazanan takım bozulmuyor. Transfer kulisleri konuşuluyor’. Tabirler bunlar…

Futbolda bile daha fazla takım oyunu, taktik, strateji, altyapı çalışmaları konuşuluyor. Bizim ‘siyasetimiz’ öyle mi. Adeta , ‘Taktik maktik yok. Bambambam.’

Tabi burada isim tartışmalarının, siyasiler arası kavga gürültülerin daha çok ilgi gördüğü söylenebilir. Doğrudur, Eskişehir siyasetinin tartışıldığı o 3binlik havuzu 5 bine çıkaralım! Ama şunu da unutmayalım; vatandaş için faydasız, hatta dolaylı yönden zararlı bir şeyi ona sunmak, ‘ne yapalım ilgi görüyor’ şeklinde bir açıklamayla meşrulaşmaz.

****

Hem Eskişehir’den genel siyasete doğru ilerleyelim hem de atadan gelme siyasi tercihleri sürdürme alışkanlığına değinelim. Ve yazıyı şöyle sürdürelim.

Türkiye’de siyaset uzun süredir yaşam tarzı-kimlik üzerinden şekilleniyor. Siyasi partiler politikalarını o kimliğe mensup kitleler arasında güçlenmeye, safları sıklaştıracak, kemikleştirecek söylem ve etkinlik üretmeye odaklamış durumda. Tabi durum böyle olunca aileden gelme, geleneksel oy verme alışkanlıklarının değişmesi için bir sebep kalmıyor. Kim hangi aile-kültür içinde yetişmişse o yöne meylediyor.Bir taraftan da siyaset ve basın sadece isim tartışınca, siyasi aidiyet de takım tutma düzeyinin üzerine çıkamıyor O meşhur ‘Ne yapalım? %30 sol, %70 sağ’ cümlesi ezeli ve ebedi bir gerçekmiş gibi ortaya çıkıveriyor.

İktidarın bu durumdan hoşnut olduğu ortada. Zaten iktidarı ayakta tutan tam da bu kimliklere sıkıştırılmış güç dengeleri.Günlük hayatta aslında çıkarları ortak olmayan sınıfları,katmanları milliyetçilik ve muhafazakârlık temelinde bir arada tutabilmek AKP’nin en önemli alametlerinden zaten.

Ancak muhalefetin de siyasetini buradan kurması, tam anlamıyla güreşi AKP’nin minderinde yapması anlamına geliyor. Erdoğan yönetiminin siyaset tarzına dikkat edilirse, ne zaman ekonomi dense minderden kaçılıyor. En son 1962 yılından bir fotoğraf karesi bulunup, hem de hileli şekilde sunularak minder bayrak gölgesine çekildi mesela.

Siyasette genel bir makas değiştirme, çelişkiyi kimlik-yaşam tarzı üzerinden değil de ekonomik-sınıfsal-toplumsal gerçekler üzerinden kurma aslında gerçekten bir değişim talebi varsa, olmazsa olmaz. Yoksa kullanılan dili ‘sağa’ ya da ‘sola’ bükerek rakibine güç kaybettirme taktiğinin yıllardır ortaya çıkardığı sonucu görüyoruz. Yani CHP’nin 2019 yerel seçim strateji belgesindeki ‘Entelektüel, akademik ve elitist bariyerleri aşıp sağ partilere oy veren büyük kesimin diliyle konuşma’ taktiği de denenmemiş bir yöntem değil. Siyasette dili değiştirmekten daha gerçekçi ve köklü bir değişim ihtiyacı var.

Kendi ‘siyasetini’ vatandaşa dayatmak yerine vatandaşın gerçeğini, ihtiyacı olanı siyasete temel konu yapmanın zamanı.Yani yazının başından beri tırnak içinde olan siyaseti oradan çıkartıp vatandaşın arasına koymanın zamanı.

Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.