ÇARESİZLİĞİN ŞÖYLE BİR HUYU VARDIR

“Adalet sistemi mükemmeldir” dersin, inanırız bir yerde.

Kocaman binalarına bakar adaletin, göğsümüzü kabartır…

“Sağlık tıkır tıkır işliyor” dersen, gripten kurtulduk mu “çok şükür” deriz amenna.

Eğitim sistemindeki sorgumuz da, nihai sözümüz “bu çocuk aptal, okumaz”dır.

Sorun sistemde değil, bizzat bizim çocuktadır.

Maaşı az aldığın da bu millet,  “ülke şartları” der, bağra taş basar, ekmeğe ihanet etmez, dişleri gıcırtada gıcırtada çalışır.

Her şeye, herkese rağmen içindeki kasveti oyalayacak bir şeyler bulur haddizatında.

Fakat aptal da değildir hani…

Ekonomiden çok iyi anlar örneğin.

Borsa istediği kadar yükselsin,

Manavdaki domatesten öğrenir ekonomiyi.

Doğal gaz faturası ve elektrik faturasına baktığı zaman, değme iktisatçılara taş çıkarır anlayacağınız.

Ama sen, yine de gez kanal kanal “çöpten ekmek toplamadı, yalan atıyorlar” diye.

Açlık ve çaresizlik bu ülkede artık çok ciddi bir ihtimal.

“O toplamıyor” diyelim, bir komşusunun topladığını da mı bilmiyor.

Atanamadı diye intihar eden çocukların fotoğrafını nereye asacağız mesela…

Konkordatoyu hatim etti bu millet.

Düşün bir neden öğrendik, söylerken bile zorlandığımızı.

İşten atıldı diye intihar eden bir adam haberi de mi okumadın kardeşim.

Mesele ne o fotoğraftır, ne o kadın…

Mesele açlık ve çaresizliğe bu kadar yakın olmamızdır.  

Mesele çaresizliğin artık bir tek kareye sığmayacak kadar büyük olması, açlığın ciddi bir ihtimal olarak karşıda durmasıdır.