Sen o’nun kimin o’su olduğunu biliyor musun?

Yüksel Akpınar yazdı...

   Muhtemelen doksanlar ve 2000’lerin başında en fazla hicvi yapılan durumlardan birisi, klişeleşmiş olan ‘ benim kim olduğumu biliyor musun' söz dizimiydi. Aslında, yazının başlığı Maslow Piramidi Ve Aidiyetlik şeklinde olarak tasarlanan da genel konu özüne bu hiciv de bir yaklaşım olduğundan başlık bu şekilde hicve uygun yerleştirildi. Bugün, teknoloji sayesinde kimin kim olduğunu belli ölçüde bilebilirken geçmişte bu daha bulanık ve göreceliydi. Ve fakat, konumuz kimin kim olarak algılandığı değil, özünde kim olduğu veya olamadığı...

    Maslow insanın temelden başlayarak ihtiyaçlarını karşılaması ile doğru orantılı olarak becerilerinin ve ihtiyaçlarının evrilme sürecini incelemiş ve  Maslow Piramidi olarak öğretilen, sosyolojiden ekonomiye farklı alanlarda öğretimde kullanılabilen; bana göre ölümsüz bir fikri eser ortaya koymuştur. Bu piramit beslenme, barınma, cinsellik ve güvenlik gibi alt seviyelerde başlayıp entelektüel ihtiyaçlar vb ile üst noktaya kadar devam eder ve tepe noktası sonrası ‘kendini gerçekleştirme ile neticelenir.

   Peki en temel ihtiyaçtan başlayıp kendini gerçekleştirmeye varan sürecin aidiyet kavramı ile ilişkisi nedir? Aslında bu sıkıcı gibi gelen konunun can alıcı noktası da burasıdır. Kendini gerçekleştirme refahına erişememiş kişi tam olarak bağımsız bir birey olabilir mi? Sağlıklı bir birey olarak toplumun parçası olabilir mi? Ya da kendini gerçekleştirememiş bireylerden oluşan topluluk bir toplum sayılabilir mi? Kendini gerçekleştirmemiş kişilerle ne kadar bilinçli bir toplum birey ilişkisi oluşturulabilir?

   

    İnsan organize yaşayan ve bunun sayesinde başarılı olan bir canlı türüdür. İyi organize olan toplumlar diğerlerinden daha fazla refaha ulaşırlar ve güçlü toplum içindeki kendini gerçekleştirmiş bireyin aidiyeti bunun doğal sonucu olarak ortaya çıkar. Bu organizasyon demokrasi, hukukun üstünlüğü, sosyal adalet, fırsat eşitliği gibi şartlandırıcılarla iç dinamiklerini mükemmelleştirmeye çalışır. Sağlıklı birey aidiyeti, kişinin başka uydu unsurlar olmadan, yaşadığı toplumu kendi değerler sisteminde bir bütün ve öncelikli olarak görmesidir. Uydu unsurlar ise o toplumdaki alt birim organizasyonlardır. İkincil hatta üçüncül olarak önceliklendirilirler.

   Peki, kendini gerçekleştirmiş birey olma şartları genel olarak neler olabilir? Bunun ön şartını, sadece yaşamsal olmayan bunun yanında tercihen var olan ihtiyaçlarını belli düzeyde karşılayabilen ve devamında entelektüel gereksinimleriyle de kişilik bütünlüğünü elde etmiş birey olarak düşünebiliriz. Kaygıları alt düzeydeyken üretkenliği üst düzeydedir. İçinde bulunduğu iyi işleyen toplum organizasyonu ile verimli ve karşılıklı fayda ilişkisi içindedir.

    Peki, başarılı olmakta bocalayan toplumlarda durum nasıl olabilir diye zihnimizde bazı senaryolar türetirsek ne gibi tespitler yapılabilir? Bunu gelişmekte veya gelişmemiş ülkelerin toplumları gibi de düşünebiliriz. Bu tip toplum içindeki kişinin kendi değerler sisteminde uydu unsur olarak görülen alt organizasyon birimlerine duyduğu aidiyeti fanatikleştirmesi ve toplum bütünündense o uyduların bir ferdi olarak kendini benimsemesi kaçınılmazdır. Bunun en hafif örneği hemşehricilik üzerinden adam kayırma olarak verebiliriz. Etnik köken ve diğer dinsel inanç gruplaşmaları ile bunların uzandığı lobicilik faaliyetleri hatta holiganlık ve ya radikal siyaset hali de yine örnekler arasında yerini alabilir.

   Yukarıdaki bahsedilenler sonucunda da en başa dönebiliriz. Sen benim kimin kimsesi olduğumu biliyor musun? Yukarıda anlatılanlar bu cümlenin alt metnidir. Bu alt metnin aşırıya kaçtığı toplumlarda ülke bütünlüğüne duyulan aidiyet bozulduğu gibi toplumsal refleksler de bozulur ya da kaybolur. Toplum organizasyonu giderek kötüleşir. Toplum dinamikleri bozulması sonucunda organizasyondaki gelişmeler dengesizleşir ve Dünyadan bir geri kalma halı başlar. Afrika’dan Orta Doğu’ya, Latin Amerika’dan eski Sovyet ülkelerine kadar irdelenebilir örnekler mevcuttur.

    Bütün bunlar nedeniyle vatandaşın kendisini gerçekleştirmesine olanak sağlanması ve sürdürülmesi hali aslında bir toplum için olmazsa olmaz şarttır. Sağlıklı toplum ve sağlıklı birey ilişkisi bu refah ile olanaklardan geçmektedir. İlk yazım olan Entel Orta Halli Sermaye Kaçışı da aslında bu konuların bir başka yansımasıdır. Maslow a bize bunları düşündürdüğü için teşekkürler. Herkesin kendisini gerçekleştirebildiği günlerde görüşmek dileğiyle....

Haberler