Akçasoy: Kentsel sorunları tek başına bir kurumun çözmesi veya etkili çalışmalar yapması artık çok da mümkün değil

9 Ekim’de gerçekleştirilen kongre ile yeniden Kent Konseyi Başkanı seçilen Nuray Akçasoy yaşadığımız süreci esgündem26’ya değerlendirdi. Soner Uçak’ın sorularını yanıtlayan Akçasoy, “Eskişehir Kent Konseyi olarak, güçlü bir kent için, öncelikle kentlilik bilincinin oluşması gerektiğini bilmekte ve bunun da ilkeli ve şeffaf çalışan bir ortak temsil mekanizmasıyla mümkün olduğunu savunmaktayız.” dedi.

Yeni bir yönetim ile bir kez daha Kent konseyi Başkanlığı görevini yürüteceksiniz bu yeni dönemde Kent Konseyi nasıl bir yol izleyecek?

Eskişehir Kent Konseyi olarak, güçlü bir kent için, öncelikle kentlilik bilincinin oluşması gerektiğini bilmekte ve bunun da ilkeli ve şeffaf çalışan bir ortak temsil mekanizmasıyla mümkün olduğunu savunmaktayız. Bu doğrultuda, hoşgörü kültürüyle ortak akıl geliştirmek ve şehrin sorunlarına bu bakış açısıyla çözümler üretmeye çalışmak en önemli amacımız olacaktır. Toplumsal sorunlara duyarlılık ekseninde kadın, dezavantajlı gruplar, gençlik, çevre, iklim krizi ve sağlık alanlarında yaşanan sorunların ortaya konulmasında, kamuoyunun dikkatini çekmek, farkındalık yaratmak ve çözüm önerileri sunmak bizim çalışma alanlarımız olacaktır. Şunu da belirtmek isterim ki iklim krizi tüm dünyayı ve ülkemizi tehdit eden en büyük felakettir. Bu nedenle iklim değişikliklerinin getireceği su ve toprak kirliliği, hava kirliliği gibi çevresel kirlilikler kentlerimizin en büyük sorunlarından biri olarak karşımızda durmaktadır. Bu nedenle, bu konuya ilişkin çalışmaları yürütmek öncelikli amacımız olacaktır. Daha demokratik, katılımcı bir yerel yönetim için sivil toplumun güçlendirilmesi için de çalışmalarımıza devam edeceğiz.

-Sadece kentte değil kırsalda çalışma yürütecek-

Kentlerin mega köylere döndüğü kentlilik bilincinin her gün örselendiği bir dönemden geçilirken Kent Konseyi Eskişehir’in dokusunu korumak adına neler yapmayı planlıyor?

Ne yazık ki birçok şehrimiz bugün, dününü arar durumda. Son 30-40 yıldır şehirlerimiz giderek tahrip oluyor, düzensiz ve plansız bir şekilde kayboluyor. Bu da bir tür kadermiş gibi algılanıyor. Gelişen ve değişen sosyolojik durumlar ne yazık ki şehirlere göçü hızlandırıyor. Ne yazık ki köylerimiz de hızla boşalıyor, ancak şehirleşme ve şehre aidiyetlik aynı hızla artmıyor. Köylere, beldelere sığmayan, aradığı yaşam koşullarını çocukları ve kendisi için bulamayan veya yaratamayan bu insanların göçleri ile kentlerin göç yükü de artmış oluyor. İlçelerimizde kırsal kalkınmanın sağlanması kente göçü zayıflatacaktır düşüncesi ile Kırsal Kalkınma Çalışma Grubumuz ve gönüllülerimizle ilçe ziyaretlerimizi gerçekleştirmeye başladık. Elbette bu ziyaretlerimiz tek başına yeterli olmayacaktır. İlçelerimizde yaşayan kadınlar ve gençler için de onların yaşadığı çevreden mutlu olacakları olanakları sağlama gerekliliği vardır. Bu yönlü hizmetlerin götürülmesi konusunda görüşlerimizi ve yaptığımız araştırmaları yerel yönetimlerimiz ile paylaşıyoruz. Bu konuda görüyoruz ki tüm belediyelerimiz büyük bir çaba içindeler, bu da bizi mutlu ediyor. Bu konuda yerinden sorunları görme ve tespit etme çalışmalarımıza da devam edeceğiz.

Ciddi bir ekonomik dar boğazdan geçiliyor. Dünya ve ülke genelinde “zengin ile fakir” arasında uçurum her geçen gün artarken, bir dönem ülkenin direği olan orta sınıfın varlığını çok rahat bir şekilde sürdürdüğü Eskişehir bu süreçten nasıl etkilendi?

Maalesef ki; Plansız salgın yönetimi, ekonomik ve sosyal destek sunulmayan kapatmalar salgının yarattığı ekonomik ve toplumsal tahribatı, tüm ülkede olduğu gibi güzel şehrimizde de derinleştirdi. Plansız bir şekilde verilen sosyal destekler yetersiz kalmaya devam ediyor. Buda salgının süresi uzadıkça daha fazla sosyo-ekonomik sıkıntı ortaya çıkması anlamına geliyor. Mevcut uygulanan yöntem bir borç sarmalını hemşehrilerimize ve ülkemizdeki milyonlara dayatıyor, toplumsal adaletsizlikleri derinleştiriyor. Kredi aracılığıyla sorunların ertelenmesi salgın sonrasında da hakkaniyetsiz bir ekonomik toparlanmanın yolunu döşüyor.

Ayrıca, öğrenci kenti olmamız nedeniyle de kısıtlamaların uzun sürmesi esnafın ekonomik krizin içinden çıkılamaz bir hal almasına sebep oldu maalesef. Bu süreçte zor günler geçiren sektörlerimizin sorunlarını değerlendirmek üzere Eskişehir Ticaret Odası, Esnaf ve Sanatkarlar Odaları Birliği, Kahveciler Odası, Lokantacılar Odası, Rumeli İş İnsanları Derneği, Kantin İşletmecileri Esnaf Derneği ile Müzisyenler ve Sahne Sanatları Derneği’nin yöneticileri ile bir araya gelerek yaptığımız toplantılarda hükümetin gönderdiği destek paketlerinden eşit faydalanılmadığını da gördük. Bugüne baktığımızda ise geçen pandemi süresinde kapanan iş yeri sayısının ne kadar fazla olduğunu, vatandaşlarımızın maliyet, artan ekonomik zorluklar nedeniyle tam bir darboğazın içinde olduğunu biliyor ve görüyoruz. Esnaf Odalarının, Ticaret odamızın ve hatta Sanayicilerimizin hiç de iç açıcı olmayan raporları var. Çarklar dönmekte zorlanıyor, hatta dönmüyor. Her gün gelen zamlar bel büküyor. Artık  kendini bir şekilde ekonomik olarak ayakta tutmayı başaran orta direk zor durumda. Ben bu yılki kadar çocuklarına burs arayan aile sayısı hiç görmedim. Ne yazık ki insanlar şehir dışına gidecek çocuklarına burs bulabilmenin peşine düştüler, yaşam koşulları o kadar ağırlaştı ki aileler çocuklarını başka bir şehre okumaya çok zor koşullarda gönderme çabası içinde oldular, hatta bazı öğrenciler maddi olanaksızlıklar nedeniyle başka bir şehre okumaya gidemedi. Ülkemizde yaşanan ekonomik kriz herkesi derinden etkiledi ve etkilemeye devam ediyor. Ekonomik kriz ağırlaşarak toplumun tüm katmanlarına ulaştı. Kış nasıl geçecek endişesi tüm kesimlerde mevcut. Biz ekonomide her bir sektörün birbirine bağlı olduğu bilinci ile her biri için ortak akıl içerisinde hareket ederek, elimizden geleni yapmaya gayret ediyoruz. El ele vererek iyileşeceğiz.

Pandeminin etkisi sürüyor ve hala sürecek, ülkeler pandemi süreci ile ilgili kendilerince yeni adımlar yeni yöntemler bulmak için çaba sarf ediyor. Şehirler de bu çabaya dahil olmayı amaçlıyor. Eskişehir diğer illere göre başarılı bir performans sergiledi izlenimi verse de, sizce daha farklı işler yapılabilir miydi? Özellikle merkezi hükümetin politikaları ile yerel yönetimlerin uygulamaları çerçevesinde değerlendirir misiniz?

Salgın dönemleri, yerelde kamu kurum ve kuruluşlarımızın, yerel yönetimlerimizin, sivil toplum örgütlerinin birlikte ve eşgüdüm içinde hareket etmesini gerektiren durumlardır. Peki, Yerel Yönetim seçimlerinin hemen ardından patlak veren ve tüm dünyayı etkisi altına alan ve her yönden sarsıcı bir deprem yaratan Pandemi’ye hazır mıydık? Hayır. Ülke olarak hazır değildik. Zaten ülkede 2018 yılından bu yana var olan ekonomik krizin etkileri pandemi süreci ile çok daha fazla hissedilir oldu maalesef.

 Plansız salgın yönetimi, ekonomik ve sosyal destek sunulmayan kapatmalar salgının yarattığı ekonomik ve toplumsal tahribatı derinleştirdi. Pek çok işyerinin faaliyetini durdurması, ekonomik açıdan hemşehrilerimizi kötü etkilemiş, yoksulluğun sayıca artmasına neden olmuştur. Bu noktada  “mevcut kaynaklarına bile el konulmasına rağmen”   belediyelerimizin zor durumda kalan hemşehrilerimizin öncelikle temel gıda ve hijyen malzemesi ihtiyaçlarının ayni ya da nakdi yardımlarla desteklemesi çok önemliydi. Ayrıca, belediyelerimizin bu kesimlere doğrudan ya da dolaylı yollarla yapılacak yardımları da örgütlemesi, toplumsal dayanışmayı devreye sokacak uygulamaları başlatması, yaraların bir nebze olsa da sarılmasına ve toplumsal eşitsizliklerin daha da derinleşmesinin önüne geçilmesine büyük katkı sağlamış olduğunu gördük. Belediyelerimizin yanı sıra, Esnaf Odalarımızın, Ticaret Odamızın, Sanayi Odamızın üyelerine daha fazla destek olmalarını da beklerdim doğrusu.

Bir kadın olarak ülkede artık kangrene dönen ve son zamanlarda Eskişehir’de alışık olmadığımız şekilde duymaya başladığımız kadına şiddet konusuna gelirsek, kent yaşamı bu şiddetin üretiminde nasıl bir rol oynuyor. Ve kadına şiddetinin önüne geçmek adına yerel bazda neler yapılmalı?

İnanıyorum ki herkes öncelikle toplumsal cinsiyet eşitliğini ve adaleti sağlamak için kararlılıkla hareket eder ve güçlerini birleştirirse ülkemizde olumlu bir değişim sağlanacaktır. Medya, üniversite, sivil toplum kuruluşları, siyasal partiler, dini kurumlar, meslek kuruluşları kadına ve çocuklarımıza karşı şiddetle ve istismarla mücadele etmek için birlikte çalışmalı, ortak akılda buluşmalı, belki de adına ‘insanlık’ diyebileceğimiz bir koalisyon oluşturmalıdır. Medya şiddeti ve istismarı giyim tarzı, tahrik etme gibi nedenselliğe bağlamamalı, istismarı meşrulaştırmamalı, toplumu doğru bilgilendirme ve bilinçlendirme noktasında sorumluluklarını yerine getirmelidir.

Eskişehir Kent Konseyi bünyesindeki Kadın Meclisimizde öncelikle kadına şiddetle mücadele ile ilgili sosyal ve kültürel bilinci artırmaya yönelik çalışmalar gerçekleştiriyoruz. Biliyoruz ki toplumda bu yönde bir anlayış değişikliğini yerleştirmek gerekiyor. Bu görev de kamu kurumları ile birlikte sivil toplum kuruluşlarına, medyaya, ailelere düşüyor. Özellikle altını çizerek ifade ediyorum. Örflerde, adetlerde, geleneklerde, kadının istismarıyla ilgili ne varsa, bunların hepsinin aynı zamanda kadim kültürümüze aykırı unsurlar olduğuna inanıyorum. Bu yanlışları ayıklamak, düzeltmek, değiştirmek hepimizin ortak görevidir. Yasama, yürütme ve yargı organlarının, sivil toplum kuruluşlarının bu çerçevede her türlü çabayı göstermesi şarttır. Siyasi partilerimizden yerel yönetimlere, iş dünyasına, medyaya, sivil toplum örgütlerine ve kadınların kendilerine büyük görevler düşmektedir. Ancak bunu yaparken, mücadelenin ilkelerini de doğru koymazsak, istismarı özendiren bir konuma düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalırız. Kentimizde bu alanda çalışan resmi-sivil tüm kurum ve kuruluşlarımızın, kadınlarımıza yönelik adaletsizliklerle mücadele konusunda, öncelikle kurumlar arası ortak ve kaliteli çalışma yöntemlerini doğru belirlemeleri gerekmektedir diye düşünüyorum.

Ayrıca kadınların her alanda niteliklerine, becerilerine, yetkinliklerine göre eşit şekilde değerlendirilmeleri gerekmektedir. Ancak eşitliğin sağlanabilmesi için kadınlarımıza hakları olan eşit fırsatların verilmesi ve desteklenmeleri gerekiyor. Bunun başında, 'başaracaklarına dair özgüven ile yetiştirilmeleri' ve başarıda en önemli unsurlardan biri olan 'eğitim hakkı' geliyor. Kadınlar olarak her alanda daha iyi bir gelecek için beklediğimiz reformlar, en hızlı şekilde yapılmalı ve yaşama geçirilmelidir.

Kadınlarımıza ve çocuklarımıza yönelik şiddetin ve istismarın her türünü ortadan kaldırabilmek adına atılması gereken daha pek çok adım var. Ancak bu noktada,  yaşanan tüm deneyimlerden elde edilen bilgilerin ışığında hazırlanan “İstanbul Sözleşmesi”nden çıkarak toplumsal cinsiyet eşitliğini durdurmak ve aşındırmak isteyen siyasetin yarattığı riskin, sadece kadınlar ve çocuklarımız için değil, tüm insanlık için de bir risk olduğunu da önemle vurgulamak isterim.

Unutulmamalıdır ki kadın cinayetlerinin ve cinsel istismarın rutinleştiği,  bir yerde ekonominin, eğitimin, ailenin, sokağın, ticaretin, çalışma hayatının, kısacası hiçbir şeyin normalleşmesi mümkün değildir. Eskişehir özeline baktığımız zaman bunu gururla ifade etmek isterim ki şehrimiz bu konuda tüm dinamikleri ile bir mücadele gerçekleştirmektedir.

Siyasetin sürekli kutuplaştığından söz ediyoruz. Bu durum kentte bir ortak akıl oluşturulmasına ne derece engel oluyor ya da oluyor mu?

Günümüzde kentlerimizin meseleleri çok boyutlu ve bu meselelere köklü çözümler üretebilmek için bütüncül bir yaklaşım gerekiyor. Yani Kentsel sorunları tek başına bir kurumun çözmesi veya etkili çalışmalar yapması artık çok da mümkün değil.

Neye ihtiyacımız var? İşbirliklerine.

Bireysel çabalara ve geleneksel yöntemlere elbette hala ihtiyaç var ancak bunun yanında kentlerimizin sağlıklı, yaşanabilir ve de sürdürülebilir gelişimi adına uzun süreli, stratejik ve geleceğe yönelik planlı çalışmalara ihtiyacı var.

Daha kalıcı çözümler geliştirmek ve şehrimizde yaşayan hemşehrilerimizin beklentilerine cevap verebilmek için Kamu, Sanayi, Odalar, STK’larımızın işbirliğine ihtiyacımız var. Bunu sağlamak zorundayız. Bunu sağlama gayreti içinde olacağız.

Tüm ülkenin ortak sorunları dışında Eskişehir’in sizce ciddi anlamda ve hızlı bir şekilde çözülmesi gereken bir sorunu var mı? Varsa kent konseyi olarak çözümünüz nelerdir?

Eskişehir’in en önemli sorunlarının başında; iklim değişikliği nedeniyle mevcut kullanılabilir su kaynakları azalan kırsalımızda, bilinçsiz sulama yöntemleri ile çok büyük boyutlara ulaşan su israfıdır. Kırsalımızda sulu tarımın giderek yaygınlaşması, mevcut su kaynaklarımızın kullanım miktarını ve kalitesini her geçen gün daha da azalmaktadır. Bu durumun uzun vadede çiftçimizin gıda üretimini düşürerek ciddi bir sosyal ve ekonomik krize yol açması şaşırtıcı olmayacaktır. Bundan dolayıdır ki; kentimizdeki mevcut su kaynaklarımızın korunması ve doğru kullanılması bizim için özel bir öneme sahiptir.

Bu doğrultuda, kırsalımızda kullanılabilir su kalitesinin ve miktarının artırılması, su koruma ve kullanma dengesinin sürdürülebilirliğinin sağlanması için gönüllü ziraat mühendislerimiz ve ilgili tüm kurum ve kuruluşlarımız ile işbirliği içerisinde başlattığımız “bilinçli tarım için eğitim buluşmaları” çalışmamız, kırsal mahallelerimizde ikamet eden hemşehrilerimizin,  dengeli ve düzenli sulama, bitki besleme teknikleri ve bölgelere uygun tarımsal ürün yetiştiriciliği gibi konularda farkındalıklarının artması açısından büyük önem taşımaktadır. Çünkü ürün çeşidi ve sulama yöntemleri konusunda çiftçilerimiz eğitim programlarıyla bilinçlendirilirse, tarımsal su verimliliği önemli oranda arttırılacaktır.

Artık kırsal kalkınma uygulamalarında merkezden yönetim yaklaşımı değil, tabandan-tavana yaklaşımı ve yerinde katılımcı kalkınma anlayışının benimsenmesi gerektiğine inanıyoruz. İlçelerimizde ve kent merkezimizde, belediye başkanları, tarım ilçe müdürleri,  ziraat oda başkanları ile paydaşlık kurarak, kırsal kalkınma stratejilerinin oluşturulmasına katkı sağlamayı hedefleyen Kırsal Kalkınma Çalışma Grubumuz ile bilgi ve tecrübemizi paylaşmaya devam ediyoruz. Çünkü günümüzde kırsal kalkınma artık sadece kamusal bir hizmet alanı olmaktan çıkmış ve toplumun tüm kesimlerinin ortak uğraşısı haline gelmiştir. İnanıyoruz ki kırsal alanda tarımın, hayvancılığın gelişmesi ve kalkınmanın sağlanması ancak ortak akıl ile oluşturulacak sürdürebilir politika ve stratejilerin ortaya konulması ile olacaktır.

Eskişehir’in önemli sorunlarından bir diğeri ise çevre yolumuzdur. Mevcut çevre yolu artık sabah akşam sıkışık trafiğin yükünü asla kaldırmıyor, sürekli kazalar yaşanıyor. Yıllardır ilgili bakanlıklar tarafından planlarının hazır olduğu söylenen kuzey ve güney çevre yollarının acilen yapılması gerekmektedir.

Haberler