USTA REJİSÖR; ‘MURAT ATAK’ VE DEV BİR PRODÜKSİYON; ‘BİR ŞEHNAZ OYUN’

Herkese yeni bir haftadan ve röportajdan merhaba…

Şehrimizde tiyatronun ve sanat aktivitelerinin nabzını tutmaya devam ediyoruz. Eskişehir’i ve hatta tüm seyircileri etkileyecek dev bir prodüksiyon 20 Ekim Cuma günü Atatürk Kültür Sanat ve Kongre Merkezi’nde prömiyer yapacak. 17 yıl önce Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatro’larının rahmetli Ergin Orbey’in rejisör koltuğunda olduğu ve sahneye koyduğu oyun 17 yıl sonra bu sefer yine usta bir rejisör eliyle, tekrar ve prodüksiyon şeklinde seyirciyle buluşmaya hazırlanıyor. Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları, Ekim ayında sahneye koyduğu yeni oyunları ile büyük bir beğeni toplamış durumda. Seyirci bu durumdan çok memnun. Aralarına yenisi eklenecek Bir Şehnaz Oyun, soğuk kış akşamlarında Eskişehirlileri ve hatta İstanbul, Ankara’dan gelecek misafirleri sıcak bir şekilde karşılayacak.

Oyun rahmetli Turgut Özakman ve Ergin Orbey’e adanmış durumda. Biz de onları saygıyla anıyor ve her daim hatırlamaya devam edeceğimizi yineliyoruz. Işıklar içinde uyusunlar.

İşte karşınızda BİR ŞEHNAZ OYUN VE USTA REJİSÖR MURAT ATAK

Eskişehir sizi tanıyor, aslında Tüm Türkiye sizi tanıyor. Fakat çok güzel bir prodüksiyona imza atılacak.  ‘Bir Şehnaz Oyun’u konuşacağız ama onun öncesinde Murat Atak’ı sizin cümlelerinizden bize anlatabilir misiniz?

Yaptığım işten başka hiçbir işten anlamayan biriyim.  Hakikaten bütün hayatımızı kapsıyor sanat. Oyunun sonunda zaten ‘Yaşasın Sanat’ diye bağırıyoruz. ‘Hem operet hem müzikal’ diye bağırıyoruz. Ben Ankara Devlet Konservatuarından mezun olduktan sonra çok uzun yıllar oyunculukla birlikte Türkiye’deki çok değerli, çok önemli rejisörlerin asistanı olarak görev yaptım. Onlardan çok şey öğrendim. Cüneyt Gökçer’den, Asuman Korak’tan, Mahir Canova’dan, Ejder Akışık’tan, Bozkurt Kuruç’tan… Türk tiyatrosu için önemli isimler. Çok uzun yıllardır Devlet Tiyatroları’nda, özel tiyatrolarda, dışarıda oyun sahneye koyuyorum. Bunların en önemlisi de Devlet Opera ve Balesi’nde oyunlar, operalar sahneye koydum. Opera çalışmak benim için çok önemli. İki üç kişilik oyunları yönetmeyi seviyorum. Fakat prodüksiyon çalışmayı daha çok seviyorum. Üniversitelerin tiyatro bölümlerinde de hocalığa devam ediyorum.

Konservatuarın kurulmasında büyük emeği var

Anadolu Üniversitesi Konservatuvarının kurulmasında çok büyük emeğim var. Selçuk Üniversitesi ve Hacettepe Üniversitesi Konservatuvarda hocalık yaptım. Bir Şehnaz Oyun’da Anadolu Üniversitesi Konservatuvar öğrencileri yer alıyor. Buradan değerli meslektaşım Erol İpekli’ye çok teşekkür ediyorum. Hem bize güvendiler, hem de inandılar. Umarım iyi bir iş olacak. Prömiyer günü hocaları ile birlikte hem onlara not vereceğiz. (gülüyor)hem de beraber çalışmanın mutluluğunu yaşayacağız. Radyo programlarım var. Televizyon programı yaptım. Dizilerde oynadım. İlk tecrübelerim Ankara dizilerinde oldu.  Bizim Evin Halleri, Ferhunde Hanımın Kızları gibi… O zamanlar, bunlar çok meşhur olan dizilerdi.

Kurtlar Vadisi’nin başbakanı…

Kurtlar Vadisi’nde Başbakan rolü için çağırdılar. Ona gittim. Diziler keyifli işler. Ama eğlence dünyası olarak bakıyorum, sanat diye bakmıyor dizilere. Çok zaman alan bir iş. Yorucu bir iş.  Popüler kültürümüzde tüketilen o kadar çok şey var ki. Dizilerde bunun en başında. Hakikaten dizide yaptığım iş sanat değil.  Tiyatro ise her zaman er meydanıdır. Dizide herkes oynar.  Bir opera sahneye koymak, bir operet sahneye koymak, bir müzikal sahneye koymak dünyanın en keyifli işi. Çok zevk alıyorum, çok keyif alıyorum. Yoruluyoruz ama ortaya çıkan işten her zaman ben çok tatminkâr olarak ayrılıyorum. Bilhassa Eskişehir’de. 

Sizin enerjinize hayranız. Proje üzerine çalışan birisisiniz. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çalışırken dinlenmeyi becerebilen biriyim.  Çalışırken dinleniyorum. Boş oturduğum zaman daha çok yoruluyorum. Bir gün Eskişehir’de, ertesi gün Kıbrıs’ta, öbür gün Ankara’da bir konferansta…

Her yere gidiyorsunuz. Bir sürü oyun yönettiniz. Eskişehir’in sizin için önemi, özelliği mutlaka vardır. Çünkü bundan seneler önce  ‘Gözlerimi kaparım, vazifemi yaparım’ sizin yönettiğiniz bir oyundu.  ‘Yalancı Aranıyor’, ‘Töre’ şimdi ‘Bir Şehnaz Oyun.’ Eskişehir’in sevilen ve takip edilen bir ismisiniz… Bu konuda düşüncelerinizi alabilir miyiz?

Benim için çok onur verici bir şey var. Bundan 18 sene önce bir gün sevgili öğretmenim Ergin Orbey telefon açtı. ‘Bir, iki gün gelsene Eskişehir’e dedi.  ‘Hocam ne yapacağız’ dedim. O da ‘Burada bir tiyatro açacağız, gel oyuncu seçeceğiz’ dedi. O zaman Zühtü Bey, sevgili Ergin Hocam ve ben… Çok keyifli bir jüri… Şehir Tiyatrosu kuruluşunda, buranın ilk sanatçılarını seçen jürinin içindeydim. Bu ayrı bir onur meselesi.

Ergin Orbey ve Turgut Özakman anısına: BİR ŞEHNAZ OYUN

‘Bir Şehnaz Oyun’, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın ilk oyunu. Ergin Hocam sahneye koymuştu. Sevgili Turgut Özakman ve Ergin Orbey Hocalarımızın anısına 100’üncü oyun olarak tekrar sahneye geliyor.  O gün ki imkânlara göre 13-14 kişi vardı. Bugün 140 kişi var.  Senfoni Orkestrası, sanatçılarımız, konservatuar öğrencilerimiz, sözleşmeli sanatçılar, teknik kadro… Yani bir defa müzikal dediğimiz zaman işin içine mikrofon ayarlayan elemanından tutun, orkestranın nota sehpalarını yerleştiren kişiye kadar… Hesap ettiğiniz zaman çok büyük bir ordu çalışıyor bu oyunda.

Turgut Hocam hayattayken Ergin Bey için “Benim eserlerimi okuya bilen tek rejisördü” diyordu. Şimdi ben ikinci olmaya adayım…

Bu oyun çok değerli bir oyun. Çünkü Turgut Özakman diyor ki; “Benim metinlerim sizin okuduğunuz gibi değildir. Benim her cümlemin altında rejisöre yazdığım ayrı bir metin vardır. Bu yazılı değildir. Bir nota gibidir. Okuyabilen çözer. O rejisörden ne istiyorum, o rejisöre ben ne yol gösteriyorum, bunların hepsi o metinde gizlidir aslında.” Bunu okuyabilmek çok önemli. Ergin Hocam bunu tabi olağanüstü okuyan biriydi. Turgut Hocam hayattayken Ergin Bey için “Benim eserlerimi okuya bilen tek rejisördü” diyordu. Şimdi ben ikinci olmaya adayım.  

Çok güzel bir oyun Eskişehirlileri bekliyor. ‘Lüküs Hayat’tan sonra kongreyi dolduracak belki ikinci müzikal. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Adı çok güzel bir defa. Atatürk Kültür ve Kongre Merkezi. “Sanatsız kalmış bir toplumun hayat damarlarından biri kopmuştur” diyen Mustafa Kemal Atatürk… “Sofya’da bir opera izledikten sonra Balkan Savaşlarını niye kaybettiğimizi şimdi anladım” diyen bir Atatürk. “Niye demişler?”  “Çünkü bizde bir opera yok” demiş. Türkiye’deki ilk Özsoy operasının dramaturgu Atatürk. Oturuyor kendi yazıyor metni. Onun için adı da çok güzel merkezimizin. Çok büyük teknik imkânlar var. Türkiye’nin birçok sahnesinde olmayan teknik imkânlara sahip bir sahnemiz var. Her türlü teknik donanımımız var. Onun içinde çok şanslı hissediyoruz kendimizi. Keyifle çalışıyoruz.

Bir Şehnaz Oyun 20 Ekim’de prömiyer yapacak. Duygularınızı alalım…

Önce size kadrodan söz etmek istiyorum. Eskişehir Şehir Tiyatromuzun zaten çok değerli bir kadrosu var. Bütün oyuncuları öyle.  İçinden herhangi birini bu oyuna almak mümkün. Ama bu sezonda dört ayrı oyun çıkıyordu. Bizim oyunumuzda, oyuncu olarak görev alan arkadaşlarımızı bundan tam 17 yıl önce yine aynı rolleri oynayan kişilerden seçtik. Hepsi o gün ne oynuyorsa, bugün yine aynı rolü oynuyorlar. Hem kendi gelişimlerinin farkındalar, hem dünya çok değişmiş, hem de artık farklı prodüksiyon var burada.  

Kurum çok gelişti. Haller Sahnesi bizim için çok güzel, çok sıcak, çok sevecen… Hakikaten çok şirin bir sahne orası. Ama orada 14 kişiyle oynanan oyun ile burada on misli kadroyla oynanan oyun arasında elbette fark var. Mükemmel bir oyuncu kadrosu ile çalışıyoruz.

Perde önünde ve arkasında kimler var?

Burcu Tutkun yönetmen yardımcım. Onunla çok güzel bir çalışma yaptık.  Dramaturgumuz Şafak. Yaratıcı kadroya şöyle bir baktığımızda zaten Turgut Hoca mükemmel bir oyun yazmış.  Onun alt metinlerinde çok başka şeyler var. Şarkılar, türküler… Besteler sevgili Cem İldiz’e ait. Orkestrayı çok sevgili dostum Aytuğ Ülgen yönetiyor. Oyunumuza Eskişehir Senfoni Orkestrası eşlik ediyor. Koreografi,  Ankara Devlet Balesi’nin bir zamanlar baş baleti olan, sonra baş koreograflığını yapmış çok değerli bale sanatçımız İhsan Bengier tarafından yürütülüyor. Kostümümüz, benim de ve bizim devremizin hemen hemen tamamının konservatuarda dekor kostüm tarihi hocası olan Sevgi Türkay hocamız tarafından tasarlandı. Kostümler müthiş. Birebir o dönemi sahne üzerinde görmek mümkün.  Dekor tasarımımızı İzmir Devlet Opera ve Balesi dekoratörlerinden sevgili Çağda Çitkaya yaptı. ‘Tiyatronun ışığı’ deriz hep ona biz. Büyücüdür, Ersen Tunççekiç. Işık tasarımımızı Ersen Tunççekiç yapıyor. Hakikaten mükemmel bir tasarım ekibiyle çalışmak benim için büyük bir şans. Bana çok fazla bir iş düşmüyor.  Çok güzel bir ekiple çalışıyoruz, o yüzden çok mutluyum.  Biz çok heyecanlıyız, seyircinin de seveceğini ümit ediyorum.

Şehnaz, bir Türk Sanat Makamı. Ancak üç ayrı makamdan oluşan bir makam. Turgut Hoca bu ismi koyarken çok düşünmüş olsa gerek. Çünkü oyunda eski bir operet sanatçımız var, oyunda epik unsurlar çok fazla. Tamamen bizim Geleneksel Türk Tiyatromuzun öğelerinden yararlanarak koyuyoruz.  Sanki bir şehnaz makamının birebir karşılığını sahne üzerinde görmek mümkün. Bu üslupları bir arada sergileyebilmekte çok önemli tabi. 

Geçen sezonda yine sizin rejisör koltuğunda olduğunuz, fakat diğer oyunlarınızdan çok farklı olan ‘Yalancı Aranıyor’ vardı. Bu oyun için neler söyleyebilirsiniz?

Birçok yönetmen arkadaşımızın tarzları vardır.  ‘Bu oyunu kim sahneye koyar?’ ‘İşte şu sahneye koyar’ ya da ‘bu oyun en iyi şöyle olur’ gibi… Benim özel bir tercihim yok. Ben prodüksiyon yapmayı çok seviyorum yerli, yabancı, müzikli… Bir taraftan bakıyorsunuz ‘Töre.’ Bir taraftan Turgut Özakman, Necati Cumalı. Ben o kadar çok seviyorum ki bu işi, acil servis doktoru gibi. (gülüyor) Gelen her hastaya bakarım. Yalancı Aranıyor bu sezonda zannediyorum devam edecek. Töre sona erdi.

Oyunun Oyunu, Memleketimden İnsan Manzaraları, Evcil… Eskişehir Şehir Tiyatrosu’nun da repertuarı da bu konuda çok zengin. Her türe perdesini açan, sahnesini ayıran bir tiyatro.  Her seyircinin hoşlanabileceği türlere yer veriyor repertuarında. 

Hocam aynı zamanda Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nın yönetim kurulundasınız yanlış bilmiyorsam…

Evet. Yaklaşık bir yıldır buranın yönetim kurulundayım. Çok şerefli bir görev. Bu hakikaten çok büyük bir onur. Çünkü “Türkiye’de kendini ispat etmiş, ülke çapında ve yurt dışında çalışmaları olan bir tiyatro sanatçısı” diye tarif ediyor yönetmelik. Sayın Büyükerşen’in bu görevi bana vermesi de çok onur verici tabi. O kadar seviyorum ki Eskişehir’i. Eskişehir öğrenci şehri. Entelektüel şehri. Demokrasi kültürünün yerleştiği bir şehir. Biri geçenlerde dedi ki; “Bir şehirde eğer sokak hayvanları insanlardan kaçmıyorlarsa, o şehrin insanları iyidir.” Burada sokakta yürürken yanına geliyorlar. O kadar güzel ki. Bu insanların yaşam kültürü hakkında bize yeteri kadar bilgi veriyor zaten.

Biraz da Ankara’daki Atak Sahne Sanatları Atölyesi’nden bahsedelim.  Kendimde gördüm. Çok güzel bir atölye, büyük bir emeğin olduğu aşikar. Bunun süreci nasıl oldu?

Sadece eğitim amaçlı kurulmuş bir yer.  40-50 kişilik bir salonumuz var ama orada profesyonel herhangi bir şey sergilemiyoruz. Yeter ki öğrenci sahneye çıktığı zaman kendini profesyonel bir sahnenin üzerinde hissetsin diye… Işık, ses… Hareket ve doğaçlama salonumuz, dans salonumuz, büyükçe bir diksiyon sınıfımız, fuayemiz, bahçemiz…

Eşiniz de çok değerli bir sanatçı. Yoğun bir çalışma temponuz var. Meslektaş olmanız büyük bir avantajdır herhalde, bununla ilgili neler söyleyeceksiniz?

Sevgili eşim Ayşe, o da bir Devlet Tiyatrosu Sanatçısı. Meslektaş olmamız büyük avantaj. Bize, “Ben tiyatro sanatçısı olmaya niyetlendim” diye gelen çocuklara ilk söylediğimiz ilk cümle şu; “Çok meşakkatli bir iş.” Aile düzeniniz, çocuğunuz… Ben çocuğum doğduğunda evet hastanedeydim ama ondan sonra  ne emeklerken yanındaydım, ne ilk ‘baba’ dediğini duydum, ne ilk yürüdüğü zaman yanındaydım. Provalardaydım, koşuşturuyordum. Bu öyle bir meslek ki, ben Ankara Opera da bir oyun sahneye koyuyordum, karım küçük tiyatroda bir oyunda başrol oynuyordu, oğlan Gazi Hastanesi’nde tek başına yatıyordu. Daha iki yaşında. Böyle bir meslek. Bu arada kızımızda tiyatro sanatçısı. O da konservatuarda viyola eğitimi aldıktan sonra lisans döneminde Eskişehir’e geldi. Burada tiyatro bölümünü okudu, mezun oldu. İstanbul’da kendi ekmeğinin peşinde. Bakalım oğlumuz bu mesleğe girecek mi? Ben girmesini çok arzu ediyorum tabi. Ama tabi ki kendi karar verecek.

Ülkenin artık iyi liderlere ihtiyacı var, iyi yönetilmek istiyoruz…

Gençler kendi hayatlarına kendileri karar vermeliler. Aslında veriyorlar da. Bizim yönlendirmemizle filan olmuyor bu iş… Var kafalarında bir şey. En iyi olur inşallah bütün gençlerimiz için. Çünkü ülkenin artık iyi liderlere ihtiyacı var. İyi yönetilmek istiyoruz. İyi lider olarak sadece siyasi liderlerden söz etmiyorum. Aynı zamanda toplum liderlerinden de, kanaat önderlerinden de söz ediyorum. Kanaat önderlerimizin sayısı gittikçe azalıyor. Her geçen gün bir gazeteci ağabeyimizin, bir yazar ablamızın, bir sanatçı dostumuzun ölüm haberiyle sarsılıyoruz. Bunlar kolay yetişmiyorlar. Hele onlar tam cumhuriyet dönemi öğretmenlerinin yetiştirdiği kişiler. Öyle büyük misyonları vardı ki. Yavaş yavaş onları kaybediyor olmak elbette bizi çok üzüyor. İnşallah o bayrağı biz taşıyacağız.

Oyunculuk ve rejisörlüğün yanında seminerlerde veriyorsunuz. Diksiyon eğitimleri veriyorsunuz. Ankara Barosu’nda verdiğiniz eğitimleri takip ediyoruz. Bunlardan bahseder misiniz?

Ankara Barosu, Kayseri Barosu, Antalya Barosu oralarla sürekli çalışıyoruz. Dostlarla bir aradayız. Üstelik Adalet Bakanlığı’nın da Antalya’da bir tesisi var. Orada da Adalet Bakanlığı personeline eğitim veriyoruz. Toplumda ciddi bir iletişimsizlik var.  Üslup değişti. İletişim çağında bile iletişimsizlik yaşıyoruz. Kimse kendini doğru ifade edemiyor. Konuşmak sözcükleri arka arkaya getirmek değil. Aslında herkes konuşurken kendi şarkısını bestelemeli. Buna çok önem veriyoruz. Türkçe o kadar güzel bir dil ki, şiir okumuyor maalesef gençlerimiz. Şiir kitabı okumak ayrı bir keyiftir. ‘Okumuyoruz’ diye şikayet ediyoruz ama bakıyorum roman satışları hiç fena değil. Ama şiir kitaplarında yok. O duygular zaman geçtikçe kayboluyor galiba. Tiyatroda o duyguları hep canlı tutmaya çalışıyoruz. Aynı zamanda tiyatroda en büyük görevlerimizden biri de doğru Türkçe’yi duyurmak seyirciye. Bu belki Ankara, İstanbul, Eskişehir, İzmir, Bursa ya da adını sayamadığım birçok il için geçerli olmayabilir ama Türkçemizin çok iyi konuşulmadığı illere yapılan turneler bizim ana dilimizi en güzel şekilde duyuracak olan araç tiyatro olduğu için oralara yapılan turneleri çok önemsiyorum.

“Gençlere ne gibi tavsiyeleriniz olur”, eklemek istediğiniz şeyler var mı?

En son TED Üniversitesi’nde hocalık yapıyordum. Orada mühendislik fakültesinde okuyan çocuklara şunu sordum; “İkinizde bilgisayar mühendisliğinden mezun oldunuz. İkinizde 4.00 ile mezun oldunuz. İkinizin de yabancı dili mükemmel. İkiniz de çok yakışıklısınız. İkiniz de askerliğinizi yapmışsınız. İkinizin de torpili yok. Hanginizi işe alacağım.” Cevap yok. Biliyor musunuz artık şiir okuyan, gitar çalan, şarkı söyleyebilen her zaman bir adım önde. O diplomadaki not yetmiyor. Artık dünyada sağ beyin kullanılmaya başlandı.  Sayısal tarafın ötesinde empati kurabilen, öykü kurabilen, hayal kurabilen, senfoninin farkında olan mühendislere, doktorlara ihtiyacımız var.

Hocam bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ediyorum. Son olarak seyircilerimize söylemek istediğiniz şeyler var mı?

Asıl ben teşekkür ediyorum. Lütfen tiyatroya sahip çıksınlar. Türkiye’nin her yerinde güzel oyunlar sahneleniyor. Onlara gitmeleri bizim istediğimiz tek şey. Herkesi 20 Ekim’de prömiyerini yapacağımız ve sonrasında da devam edecek Bir Şehnaz Oyun’a davet ediyorum.

Haberler