İran’dan Eskişehir’e uzanan bir hikaye!

İran’dan Eskişehir’e uzanan bir hikaye!
08 Ekim 2018 Pazartesi 10:29

Sanatını yapmak için kendine Eskişehir’i seçen Haadi Mousavi,  bir ressam edasıyla fotoğrafta kullandığı renklerle, kendine has tarzıyla çektiği fotoğraflarla kimileri tarafından eleştirilse de en sonunda ‘Eskişehir Fotoğrafçısı’ söylemini en çok hak eden fotoğrafçı durumunda. Tam bir Eskişehir tutkunu olan Haadi Mousavi’yle, İran’dan Eskişehir’e uzanan hikâyesini ve fotoğraf sanatını konuştuk.

Haadi Mousavi kimdir, biraz seni tanıyalım. Nasıl başladı fotoğraf yolculuğun?

1981 yılında Tebriz kentinde dünyaya geldim. İran’da resimle uğraştım. 2007’den beri Türkiye’de yaşıyorum. Fotoğrafa geçiş sürecim resimle başladı. 6-7 yaşından beri resimle uğraşıyordum. Türkiye’ye ilk geldiğimde iki yıl süre ile Van’da yaşadım ve orada resim öğretmenliği yaptım. Van depreminde yaşadığımın binanın yıkılması sonucunda Eskişehir’e yerleştim. 2013 yılında hobi olarak başladım fotoğrafa. Şimdi ise fotoğraf artık mesleğim olarak hayatımın bir parçası olmuş durumunda.

Nerden geliyor bu Eskişehir sevdası. Neden başka ülkeler başka şehirler değil de Eskişehir?

Eskişehir’de yaşamayı, Eskişehir halkını ve şehri çok seviyorum. Başka ülkelere veya şehirlere de gitmeyi düşünmüyorum. Burada evlendim, aile kurdum ve burada yaşamaya devam edeceğim. Türkiye’nin her yeri benim için önemli ve değerli ama önceliğim Eskişehir.  Bir de Eskişehir çok güzel ama fotoğrafçılar tarafından ihmal edilmiş bir şehir. Bütün fotoğrafçılar Karadeniz’e gidiyor, İstanbul’a gidiyor. Eskişehir’in yerlileri için farklı görünmeyen şeyler ve yerler belki yabancı olmamla alakalı olarak benim ilgimi çekti. Ben sürekli bu yüzden farklı yerler farklı kadrajlar aramaya çalıştım. Eskişehir’de çıkmadığım çatı kalmadı. Sürekli yeni şeyler üretmeye çalıştım. Bu sebeple sadece kendim için değil Eskişehir için de güzel şeyler yaptığımı düşünüyorum.Onun dışında Eskişehir’in insanı ve yöneticileri sanata değer veren insanlar. Eskişehir’de ön plana çıkmamın sebebi biraz da Yılmaz Büyükerşen Hocamızdır, desteğini hep vermiştir bana. Bu açıdan daha büyük başka şehirlerde olsam bu kadar yol katedebilir miydim bilmiyorum.

Eskişehir’de fotoğraflamadığın yer kalmadı. Eskişehir’i Adalar’dan Odunpazarı’ndan ibaret sanan birçok insan seninle birlikte Eskişehir’in hiç bilinmedik yerlerini, hiç bilinmedik bir açıdan keşfetti. Bu algıyı biraz kırdın, Kanlıkavak’ı sen meşhur ettin diyebiliriz mesela.

Bu algının kırılmasında payım olabilir evet ama bunun dışında Eskişehir çok dinamik ve sürekli gelişen bir şehir. Ben sadece çekmekle kalmıyorum bunları aynı zamanda paylaşıyorum. Etkinlikler oluyor, yarışmalar oluyor. Geçen seneye kadar fotoğrafçılık üzerine 5 tane üniversitede sunum yaptım. Bu sunumların hepsi Eskişehir üzerineydi. Sosyal medyada da aynı şekilde insanlara Eskişehir’i tanıtmış oluyoruz. Yıllardır takvimlere basılıyor fotoğraflarım, en son da pulların üzerine bastılar. İnsanlar bana mesaj atıp soruyorlar bana, ‘Burası neresi?’ diye. Bunlar çok mutlu ediyor tabi.

Başarıya ulaşmış pek çok sanatçı tekniklerini tabiri caizse sırlarını kapalı tutup, paylaşmayı tercih etmiyor ya da para karşılığında ancak paylaşıyor. Sen bunu yapmıyorsun. Yıllardır fotoğraf meraklısı bir sürü insanı bir araya getiren ‘Eskişehir Fotoğraf Yürüyüşleri’ni düzenliyor ve bu yürüyüşlerde hiçbir karşılık beklemeden gençlerin, amatörlerin sorularına cevap veriyorsun.

Sanat paylaşınca daha güzel, değerli oluyor bence. Ben dört yıldır bu yürüyüşleri yapıyorum onlarca öğrencim oldu. Başka şehirlerde de ders verdim. Bunların hiçbiri beni eksiltmedi aksine ben de bu süreçlerde bir şeyler öğrendim. Bir sürü yeni insanla tanıştım, bundan da mutluluk duyuyorum. Bu gezileri kaç yıldır yapıyorum ve ulaşım dâhil her şey tamamen ücretsiz. Zaten bunu para için yapan tamamen ticari amaçlı, eğitimin ikinci planda olduğu bir sürü kurum ve dernek var. Ben anlatmayı, öğretmeyi ve paylaşmayı seviyorum.

Bir de bu gezilerin şöyle bir faydası var. Bu işi hiç bilmeyen farklı alandan bir sürü insan alanında son derece başarılı fotoğraf sanatçıları ile bir araya gelme imkânı buluyor. Aynı zamanda iş ve arkadaşlık anlamında da kocaman da bir network kazanıyor.

Aslında bu değindiğin nokta yürüyüşleri başlatma sebebim. Çünkü bu işle uğraşmak isteyen birçok kişinin en büyük problemi tek başına olmak ve nerden başlayacağını bilememek. Bu yüzden biraz eşliğe ve yol göstermeye ihtiyaçları oluyor. Her yürüyüşümüze her gezimize yeni yeni insanlar geliyor. Bir arada olmak güzel bir şey ve insanlar da çok fazla ilgi göstererek bu yürüyüşlere bize bunu gösteriyor.

İnsanlar seni düğün fotoğrafçısı kimliğin ile tanıyor ama aslında fotoğraflarına baktığımız zaman manzara ve doğanın ön planda olduğunu görüyoruz. Hatta bazen küçücük kalmış gelinle damadın arkasında muazzam bir günbatımının vurgulandığı bile oluyor.

Ben aslında manzara fotoğrafçısıyım. Bunun içinde doğa da var şehir de var benim için. Fotoğraf pahalı bir hobi, bir sürü ekipman ve ulaşım istiyor. Bunların hepsinin maddi boyutu var ve bunu karşılayabilmek, fotoğrafa devam edebilmek adına başladım düğün fotoğrafçılığına. Ama ben portre fotoğrafçısı değilim. Düğün fotoğraflarımda da hep manzara ön planda, tarlalarda ormanlarda çekim yapıyorum. Böylece insanlar biraz da alışılmışın dışına çıkmış oluyorlar. Zaten bu sektör de o yönde gelişiyor. İnsanlar da bunun istemeye ve beklemeye başladı bizden.

Manzara fotoğrafçılığı ilgin resimden kalma bir ilgimi? Renk kullanımın da yağlı boya tablo edasında. Haadi Mousavi sarısı diye bir şey var mesela. Fotoğraflar üzerinde ressam gibi dijital boyamalar yapıyorsun Photoshop’ta. Bu da bazen olumsuz yönde eleştirilmene sebep oluyor. Ne düşünüyorsun bu konuda?

Fotoğraflarda yağlı boya izini görebilirsiniz evet. Çoğu zaman renkleri, ışığı düzenliyorum. Görmek istediğim şeyi paylaşıyorum insanlarla. Bu fotoğrafına göre değişiyor. Gelin-damat fotoğraflarında mecburen oynama yapıyorsunuz. İnsanlar bunu istiyor, daha güzel görünmek istiyor. Bunun için para ödüyorlar size. Kaldı ki renklerle aram iyi, zevk meselesi biraz da. Fotoğrafçılık çok değişti, eskisi gibi çok sıkı kalıplara kurallara bağlı değil. Dijital teknolojiler çok fazla algıyı yıktı, çok fazla düzeni değiştirdi. Dijital jpeg fotoğraf çektiğiniz anda zaten siz fotoğrafı işlemeyi kabul etmiş oluyorsunuz makinenin otomatik ayarları ile. Eskiden çok kabul görmese de giderek bu algı kırılıyor. Kimileri tercih ediyor kimileri etmiyor, ben ediyorum.

Birçok yönetmen ve görüntü yönetmeninin fotoğraf ve resim geçmişi var. İlerde video ve sinema üzerine bir şeyler yapmayı düşünüyor musun?

Aslında hiç düşünmüyordum ama sanki bir şeyler beni oraya doğru itiyor. Önceden klip olayına girmiyorduk mesela bu sene onu da yapmaya başladık. İster istemez o yönde de gelişmeye başlıyor insan hem ekipman hem teknik kısmı olarak. Fotoğraf da videonun bir parçası.  O yüzden sanırım video işine yavaş yavaş gireceğiz.

Fotoğraflamak istediğin, 'mutlaka yapmak istiyorum' dediğin bir şey var mı?

İran Türküyüm. 25 yıl İran’da yaşadım. O zamanlar resimle uğraşıyordum fotoğrafçı değildim. İran’da kapalı bir rejim olmasından dolayı dışarıda biraz yanlış biliniyor. Aslında o kadar güzel, zengin bir doğası var ki. Türkiye ile çok benziyor coğrafyası. Hem çöl var, hem Karadeniz gibi yerler var, ormanı var ve çok eski tarihi mekânları var. Eskiden çok bilinmiyordu, İranlı fotoğrafçılar hep Avrupa’ya gitmek istiyordu. Ama şimdi yavaş yavaş ilgi göstermeye başladılar. Ben de bu konuda bir şeyler yapmak istiyorum.

Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Melek İstifci - 5 yıl önce
Engin sanatçılığı yanında mütevazı kişiliği ile de hep takdir ettiğim Haaadı kardeşim le yaptığınız bu röportajı keyifle okudum... kutlarım her ikinizide,başarılarınız daim olsun...